OYUK
Her şeyi anlatmak zorunda
değiliz, ne de karşımızdaki insana gereksiz sorular sormaya. Çünkü bu sorular yanında geçmişi de getirir. İnsan insanın geçmişinde kendisini şaşırtacak
bir şeyler arar. Bunu sevmiyorum. Umurumda dahi değil. Bir piçe ‘’Baban nasıl?’’
diye sormakla eşdeğerdir benim için. Günün tazeliğine aykırı, karşındaki
kişinin temize çektiği bilinci o sorularla oymak, o oyuktan bir şeyler akıtmaya çalışmak
beni tedirgin ediyor.
TAŞ İNSAN MECLİSİ
Bir arkadaşım köyüne gitmek için
can atıyordu,’’ iki günlüğüne ne yapacaksın köyde, o kadar yolu iki gün için
niye çekiyorsun’’ dedim. ‘’İnsanların yüzünü taş gibi görmektense, taşı taş
gibi görmek daha iyidir’’ dedi. Güldük. Bizde de vardı diğer insanlara göre bir
taş olma durumu. Birayı içimize çektik, sineyi kafamıza diktik.
İDRAR TAHLİLİ
Yeni tanıştığın insanların
suratına abanır gibi, ağzından ne çıkacak diye yalvararak bakması, işine yeni
başlamış bir biyoloğun idrar tahlili yapmasıyla eşdeğerdir. İşte o zaman
anlarım dünüme, bugünüme ve yarınıma karşı ilginç bir şekilde dillenmemi
istemesi aklıma gelir. Göz kapaklarımı yarıya indirip, başımı diğer tarafa
çeviririm. Bu benim hayatta dilimi kullanmadan siktir git deme halimdir.
PİAF
İrene Cafe’de otururken Fransız
bir kadın ağlayarak şarkı söylüyordu. Ya da bana öyle geliyordu. Gittim sordum ‘’kim
bu’’ diye. Edith Piaf dedi sahibi. Çok mu sevdin dedi. Aşık oldum dedim. Güldü.
Geç kaldın, çoktan öldü dedi. Böyle
şarkı söyleyen birinin ruhu o gırtlağından nasıl çıktı diye düşündüm. Genç
ölmüştür kesin dedim. Doğum günümde, şanssız hayatını karaciğerinden çıkarmış. Keşke
merak etmeseydim. Sevebileceklerim hepsi öldü mü acaba diye düşündüm.
Saçmaladım. Yerime döndüm.
MONOTON GEZİ
Evimden çıktım. Bir araba
kiraladım, denizin dibinden sürdüm. Araba boğuldu. Yüzdüm karaya kadar. Yoruldum. Yürüdüm.
Hızlı yürüdüm. Koştum. Asya’dan Avrupa’ya uçtum. Amerika’nın üstünden geçtim,
evime döndüm. Dünyanın hali perişan, Afrika dahil. Her yer aynıymış dedim. Uyudum.
FOTOĞRAF
Fotoğraf çektirmek bir nevi
ölümsüzleştirmekse anı, bir nevi de kendini bir zaman diliminde hatırlayıp
işkence çektirmektir.
KABUL ET
Kabul et, sen de artık tek
gerçekliğe inanmıyorsun. Başka bir durum var ortada. Belli ki hissetsek dahi göremeyeceğiz. Rüyalarından
ufacık bir şüphe duymuyor musun? Hiç acı çekmiyor musun? Yaşadığın dünyanın
gerçek olmadığını söyleyen bir şeyler hissetmiyor musun? Bakıyorum da
yansıyorsun sadece dünyaya kusurlarınla. Kendi gerçeklerin dilinde, ama
yaşamında değil. Gökyüzünde. Ölünce başka bir yıldızda buluşmak dileğiyle.
DAĞINIK
Her çiçekte seviyor sevmiyor
saçmalığını yaşamaya çalışmanın manası ki,
kuru geçer bazı baharlar. Bazen sevilen kişi seni iplemez bile. Çiçekler
akıllarda kalmaz, uçurumların akıllarda kaldığı kadar. Dağınık kalsın unutulmuş
caddelerin dükkan önleri, her şey dağınık kalsın. Toparlanmasın insanlar. Gizlenmek
kalsın, büyütülen hayallerin ortasında. Yaşanmadan bırakmak kalsın içimizde
bazı hatıralar. Köşelerde kalsın bazı fotoğraflar, ziyan duygusu ve iç savaş dokundurtmasın
onları sana.
KLASİK ŞEYLER
Evin içi chopin, bach, liszt
kokardı bazen. Pazar ve pazartesiyi sevmezdik, başları ve sonları sevmezdik
aslında. Kopuşlar olurdu çünkü. Pazar günleri binilirdi otobüslere, hiç bir şey
olmamış gibi pazartesi devam ederdi hayatlar. Biz sevmezdik işte.
SUS PAYLARI-1
Kendimden biraz daha uzaklaşıp
uzun uzun düşündüm. Her şey olması gibi. Belki daha da kötü olabilirdi. Belki
biraz daha iyi. Biraz zahmet etsem kendime, biraz daha uğraşsam daha ileri
gidebilirim huzurlu olma konusunda. Ama uğraşmıyorum, bana pay edilene doğru
yürümek daha haz verici. Etrafımda koşan insanlar görüyorum, zirveye doğru
koşuyorlar. Kendi belirlediği zirvelere. Ellerinde bir önceki hedeften
aldıkları bayraklarla yüzüme gülüyorlar.
SUS PAYLARI-2
Bazen oturuyoruz bir yerlerde. ''Nasılsın?'' diye soruyor ‘’Bekliyorum, biraz huzurlu, biraz mutsuz’’ diyorum. ‘’Sen
nasılsın’’ diyorum, ‘’Bende öyleyim’’ diyor. Halbuki elindeki bayraklara
bakıyorum, rengarenk bayraklara. Nedenini sormuyorum, nedeni biliyorum. Nedeni
bir takım toplumsal değerlerin, zirveye çıkarken paçasına yapışması olduğunu
biliyorum. O değerlerin geveze değerler olduğunu, o değerleri her gün beyninin
içinde hissettiğini biliyorum. Çocukken hayalini kurduğu şeylerin, o geveze
değerler yüzünden tükendiğini, tükenirken eline birkaç oyuncak bayrak
iliştirildiğini, bunun sus payı olduğunu biliyorum. Kendine sus payı. Zamanla
kendine sus payı verilen insanlar tanıyorum. Öyle de güzel insanlar.
r.s. kaya
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder