20 Mart 2013 Çarşamba

Hızlı gittiğini adında bile vurgulayan kendini beğenmiş bir trende yolculuk vaktiydi. Daha nerede oturduğuma bile bakmadan yola koyulmuştum içkili vagona . Eskileri övmek klişedir ama değerini kaybettikten sonra anladığımızdan işte. Tamam yarı süre de varıyordum sevdiğim kente ama süre daha uzun geliyordu. Çünkü eski trenlerde -aslında o kadar eskide olmayan yani gözünüzde buharlı falan canlanmasın - içkili vagonun o kadar güzel havası vardı ki insanlar rakı masası kurardı çünkü en az 3 saat gidilecek bir yol çok uygun bir süreydi adabıyla rakı içmeye. Her neyse her zaman oturduğum o yalnızlığın sembolü bar taburesi doluydu. Orta yaşlarının sonuna gelmiş , kır uzun saçlı , saçlarını arkadan toplayacak kadar uzun saçlı takım elbiseli hayatın akışına bırakmış ama kendince asi bir adam tarafından. Diğer tabureleri sevmiyordum çünkü insanların geçerken  sürekli temas etmesi ,temas edenin cinsiyetine göre ; kadınsa bir umut erkek ise bir rahatsızlık hissi yaratıyordu. Çünkü yeterince içersen hayat bunlarla doludur. Uyandığında ise o anki umutları kovalamanın hayal kırkları veya rahatsızlıkları da eklenir tabloya . 
Mecburen 4 kişilik ,trende yemek yiyen çiftler ve çift arkadaş toplulukları için yapılmış olan masaya oturdum . Zaten fiziksel özelliklerim nedeniyle çok bir yere sığamıyordum ama burasının darlığını ve uygunsuzluğunu daha oturmadan belli etmişti  zaten oturunca ön yargılarımın doğruluğunu ispatlamıştı.  Camdan dışarı baktım . Kendimi görünce camda, gözlerim barmenle göz göze gelmeye çalıştı. En sonunda o saçma anı yakaladık. 
Güneş battıktan sonraki yolculukları oldum olası sevemedim .Sanki hiç bir yere gitmiyormuşsun , sadece bir yerde oturmuş etrafındaki dünyanın değişmesini bekliyormuşsun gibi gelir. Öyle olmadığına dair kanıtlar gösterilir sana gecenin karanlığına tecavüz eden ışıkları tarafından. Onlara da doğru zamanla bakarsan sana göz kırpıyorlarmış gibi gelir. Sonra inersin sanki dünya yıkılmış ve yeni bir medeniyet kurulmuş gibi gelir aynı sıradanlıkta biraz daha büyük ya da küçük .
Ne kadar süre geçiyor bilmiyorum , tren kalkmıştı ama sesten o anlaşılıyordu .Daha önce bahsettiğim adam masama doğru yöneldi yerini bir başkasına kibarlık olarak vererek . Hayır insanlar böyle şeyleri nasıl rica eder anlamış değilim. 

Buradan sonra bir sürü gereksiz soru soruldu ve cevaplandı sevgili okur, yazar bunları atlayarak gereksiz muhabbetlere asi duruşunu yansıtmıştır. 

- Peki neden evlenmediniz hiç ?
- yani aslında bir çok sebebi var ...
- mesela  ?
- Aslında bir kez evlenmeye çok yaklaştım .
- Nişan falan mı ?
- yok ama o kadını bulmuştum , ya da karşıma çıkmıştı .
- sonra ne oldu ?
- öldü .
- ... 
- eyvallah başın sağolsun demedin.
- böyle durumlarda ne denir bilmem . 
- bi bok denmez çünkü... Sessizce durursun yeterince zamanın geçmesini beklersin.
- eyvallah 
- Sonra işte bir daha da olmadı kimse.
- Yerini mi dolduramadın yani ? 
- Yok aslında daha çok yaşadığım hüzün ve acı çok ağır geldi. 
- Anladım aynı şeyleri bir daha yaşama korkusu 
- hayır hayır anlamadın . Benimki daha çok bunları birine yaşatma korkusu . Bir gün ölünce arkamdan kimse ağlamasın kimse üzülmesin istiyorum . 
- iyide bunun yolu bu olmaz ki sonuçta elbette birileri yaşayacak bunları aile arkadaşlar falan
- ailem yok zaten arkadaşlar konusunda ise yapacak bir şey yok onları kaybetmek için bir şerefsize dönüşmem lazım..
- onlar için artık çok geç yani. 
- benim asıl sorunum burada zaten, sevdiğim kadına bunu yaşatmak istemiyorum . 
- Birgün biri bunu göze aldığını söylerse?
- bunu dert ettiğimi bilecek bir kadın tanımıyorum 
- evet tabi anlatmazsan .


Yazar buradan sonraki sohbeti yarım saat içinde içilen dördüncü bira nedeniyle pek hatırlamıyor.


İner inmez sigarama sarıldım hala akşamdı . O günden sonra bir daha o masaya oturmadım ve bir daha orta yaşlarının sonunda kır uzun saçlı takım elbiseli bir adamla bira içmedim. Kafa açıyor.


A.U.