Sonsuzluk dediğin dokuz harf.
Sayılıyor yani. İçinde derin anlamlar barındırsa da, bir çok düşünüre göre kısa
vadede pek bir şey vaad etmiyor bize. Et, tırnak çürür zamanla ilişkisi.
Seksen
küsür yaşındaki anneannemin bir gün ayağına bakarak söylediği sözler geliyor aklıma
‘’parmağım da iyice çürümüş’’. Her şey gibi anneanne, her şey gibi. İçten dışa
her şey. Artık hangisine özen gösterirsen o kalıyor biraz içinde. Biraz daha
hatırlamamaya başlıyorsun işte, biraz daha siliniyor anılar. Kalbin de zaten
çürümüş istemesen de insanlara dokunmanın yorgunluğundan.
‘’Neden?’’
diye sormuştu o gün, ‘’Neden tuttun ellerimi?’’ diye devam ettirmişti üstelik. Gökyüzündeki
güneşe aldanıp, eriyip tükenmemek içindi. Sahilde kumdan kalesinin hiç
bozulmayacağını zanneden çocuklar içindi. Hem hangi kale yıkılmamış ki dünyada. Ellerini tutup gözlerine baktıysam, kendi
kalelerimize hapsolmadığımızı ispatlamak içindi. Çocukken güneş batana kadar
birbirimizden bihaber oynadığımız oyunlar içindi. Kendi sonsuzluğumuz içindi.
Şimdi düşününce o günkü tad yok
tabi. Hatta bazen sinirlenince o gecenin hiç tadının olmadığı geliyor aklıma.
Oysa bazı hayaller vardı ki gangsterlik üzerine kurulan. Gizli anarşistler, Bonnie
ve Clyde gibi kaçıyorduk her yere. Sonra ‘’durun ulan artık!’’ diyorlardı ellerinde otomatik tüfeklerle. Kahkahalarla
ellerimizi havaya kaldırıyorduk. Film bitti. Bunları niye mi yazıyorum, bilmiyorum.
Nasıl olsa değişmeyecek hayat. Şunu aklına sok, bu hayat burada yazılanlardan
daha kötü, evet. Mucizeler romanlarda ve peygamberlerde kaldı. Farkında olmak,
yaşamaktan daha ağır. Gidip saklambaç oynayalım, burger king’in karton
bardaklarına votka koyalım. Her şey
kalıpların dışında istersen. Bize öğrettikleri etik kavramları hep
bu yüzden ters köşeye yatırıyorum. Bonnie ve Clyde de filmde de, gerçekte de ölüyorlar zaten.
Sonra besleyip büyüttüğümüz
hayaletlerimiz, sadece aklımızla gittiğimiz mekanlarımız kaldı. Durup durup
göçüyorum olur olmaz yerlere. Zaten yolculuklardan bir şey anlamadım, ne
demekse yol, fikirler beyninin köşesindeyse. O zaman işte detaylar giriyor
sahneye. Mesela otoban kenarlarındaki evlerde yaşayan insanlar geliyor,
apartman boşluğunda sürdürülen hayatlar geliyor. Statüyü beynine sokan sistem
geliyor. Alaycı bellek nüksediyor olur olmaz yerlerde. Kimsenin şüphesi olmasın
varoluşçuluk önemlidir bu zamanlarda.
r.s.k