‘’Gitmek istemediğin şehirlerden
geliyorum geceleri.’’ diyordu bir yazar. Ben ise senin gideceğini önceden
biliyordum. İçimden kabullenemesem de, olacaklar olacaktı. Şimdi yere düşen bir
çocuğu kollarından tutup kaldırmak gibi içten kabulleniyorum her şeyi ve şimdi
aynı yazar yine diyor ki: ‘’Bazen böyle olur her şey üst üste gelir’’.
Biliyorum bu yazı seni pek memnun etmeyecek, hatta unutacaksın bir süre
sonra, başkalarını düşüneceksin, başkaları mıknatıs gibi çekecek seni hayatına.
Her şey bir anda olacak ve sen olanlara alışana kadar yıllar üzerine üzerine
gelecek. Belki de soğuk bir odada kendi
şansına küseceksin, belki birisi seni çok sevecek, sende ona karşılık
vereceksin biraz utanarak. Bunların herhangi bir önemi olmayacak, bambaşka
insanların peşinde, yanında olacaksın.
Pencereden dışarı bakacaksın bir
gün, bir kar yağışını özlerken ‘’Burası neresi, neredeyim ben?’’ diyerekten.
Ben birden adını söyleyeceğim içimden yanımda
başka birisinin ellerini tutuyor olmama rağmen. Duyacaksın ama duyduğunun
herhangi bir önemi olmayacak. Biraz daha seveceksin işte o zaman yanında duran,
sana değer veren kişileri. Bir şeyler
anlatmaya çalışacaksın onlara bir gün unutacaklarını bilmene rağmen. Bir şey
paylaşmayacağız bundan sonra , mesela sen bir sinema filmine sevdiğin bir
oyuncuyu izlemek için heyecanla gideceksin, ben seninle olmayacağım. Bir gün
öyle bir üzüleceksin ki birkaç dostunla beraber oturup içeceksin ikinci sınıf
barların köşesinde hiç kimseye üzüldüğünü belli etmeden. Bir şarkının en can
alıcı noktasında , en çok kendinden geçtiği anda, bazı isteklerin aklına
gelecek gülüp geçeceksin ‘’ zamanla bunlarda geçecek’’ diye. Hayatında olması
gereken insanların başka şehirlerde, başka hayatlarda olduğunu göreceksin, tek
başına bir akşam evine dönerken.
İşte o zaman gittiğin yolların
sana bir şey katmadığını, bir kazanın yanından geçerken yol şeritlerini ihlal
eden şoförlerden birisinin de kendin olduğunu daha iyi anlayacaksın. Serinlemek
için, biraz huzur için gittiğin deniz kıyılarının, bir süre sonra aslında o
kadar da güzel olmadığını, her tarafı çatlaklar içinde olan bir sandalın kıyıda
sallanmasından anlayacaksın. Herkesin kanserli ciğerlerine biraz daha duman
yürüttüğü bir kahvehanenin önünde duracaksın, işte o kahvehane televizyonunu en
önde izleyen çocuğu görünce daha iyi anlayacaksın tüm heyecanların saçmalığını.
r.s.k