30 Temmuz 2012 Pazartesi

1- yol şeritleri




‘’Gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri.’’ diyordu bir yazar. Ben ise senin gideceğini önceden biliyordum. İçimden kabullenemesem de, olacaklar olacaktı. Şimdi yere düşen bir çocuğu kollarından tutup kaldırmak gibi içten kabulleniyorum her şeyi ve şimdi aynı yazar yine diyor ki: ‘’Bazen böyle olur her şey üst üste gelir’’.
Biliyorum bu yazı seni pek  memnun etmeyecek, hatta unutacaksın bir süre sonra, başkalarını düşüneceksin, başkaları mıknatıs gibi çekecek seni hayatına. Her şey bir anda olacak ve sen olanlara alışana kadar yıllar üzerine üzerine gelecek.  Belki de soğuk bir odada kendi şansına küseceksin, belki birisi seni çok sevecek, sende ona karşılık vereceksin biraz utanarak. Bunların herhangi bir önemi olmayacak, bambaşka insanların peşinde, yanında olacaksın.
Pencereden dışarı bakacaksın bir gün, bir kar yağışını özlerken ‘’Burası neresi, neredeyim ben?’’ diyerekten. Ben birden adını söyleyeceğim içimden  yanımda başka birisinin ellerini tutuyor olmama rağmen. Duyacaksın ama duyduğunun herhangi bir önemi olmayacak. Biraz daha seveceksin işte o zaman yanında duran, sana değer  veren kişileri. Bir şeyler anlatmaya çalışacaksın onlara bir gün unutacaklarını bilmene rağmen. Bir şey paylaşmayacağız bundan sonra , mesela sen bir sinema filmine sevdiğin bir oyuncuyu izlemek için heyecanla gideceksin, ben seninle olmayacağım. Bir gün öyle bir üzüleceksin ki birkaç dostunla beraber oturup içeceksin ikinci sınıf barların köşesinde hiç kimseye üzüldüğünü belli etmeden. Bir şarkının en can alıcı noktasında , en çok kendinden geçtiği anda, bazı isteklerin aklına gelecek gülüp geçeceksin ‘’ zamanla bunlarda geçecek’’ diye. Hayatında olması gereken insanların başka şehirlerde, başka hayatlarda olduğunu göreceksin, tek başına bir akşam evine dönerken.
            İşte o zaman gittiğin yolların sana bir şey katmadığını, bir kazanın yanından geçerken yol şeritlerini ihlal eden şoförlerden birisinin de kendin olduğunu daha iyi anlayacaksın. Serinlemek için, biraz huzur için gittiğin deniz kıyılarının, bir süre sonra aslında o kadar da güzel olmadığını, her tarafı çatlaklar içinde olan bir sandalın kıyıda sallanmasından anlayacaksın. Herkesin kanserli ciğerlerine biraz daha duman yürüttüğü bir kahvehanenin önünde duracaksın, işte o kahvehane televizyonunu en önde izleyen çocuğu görünce daha iyi anlayacaksın tüm heyecanların saçmalığını.

            Belki bu yüzden unutman gerektiğini, mecbur kaldığın için bazı unutmalara, bende pek sesimi çıkarmadan düşüneceğim senin dünyadaki varoluşunu. Belki ‘’Nasıl olurda unutur ?’’diye bir gün aklından geçireceksin. Konuşmaya ve aramaya cesaretini kaybettikten sonra soğuk bir otobüs camına başını yaslayacaksın. Cama sürtünen yağmur damlalarına,  sende içeriden destek vereceksin gözyaşlarınla. Sonra şoför muavini yine görevini tekrarlayacak otuz dakika mola diyerekten, düşündüklerini unutturacak, rüyalarından uyandıracak seni kim bilir hangi şehrin kenarında. 

r.s.k

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder