28 Haziran 2014 Cumartesi

18-daha hızlı sür


    Uzun bir otobüs yolculuğunda bir çeşmenin yanından geçerken, ‘’burada durun, nolur durun’’ diyerek ağzınla jilet gibi kestin sessizliği. Uyuyanlar uyandı. Şoför frene asıldı. Ardından burnuna gelen yanık lastik kokusu. Hızlıca ayakkabılarını çıkarıp çeşmeye koştun. Oturmaktan dizlerin uyuşmuştu. Başını suyun altına soktun. Buz gibi su, aklını, beynini, düşüncelerini uyuşturana kadar durumu bozmadın. Başını kaldırdığında derin bir nefes aldın, arkanı döndün herkes sana bakıyordu. Yerine oturdun. Kimse bir şey demedi. Başını çevirdi. Yalnızca çocuklar gözünü ayıramadı. Çığlığının etkisi onları seni izlemeye devam ettiriyordu. Bir gün onların da büyüyüp izlemeyi, şaşırmayı bırakacaklarını düşündün. Otobüsün camına ıslak saçlarını dayadın. Hiçbir şeye dayanamadın. Ta ki denizi görünceye kadar. Artık daha sakindin. 

    Ağaçlar hışırdıyor. Suyun sesi aynı tempoda. Bir hipnoz madalyonunu gözlerinle takip eder gibi bakıyorsun suyun sahile vuruşunu. Canlı olan, teninden aşağı doğru inen damlalar ve boynuna dolanan rüzgar. Her şey çok yavaş. Hızlı hızlı koşmak istiyorsun. Hemen kaybolmak. Hemen unutmak. Bunları hemen aklında başarmak. Aklına geldiğinde o zehirli lokma, parmaklarınla masayı tıkırdatıyorsun ve hala güçlüsün öyle değil mi? Kendine buna inandırdığın için bir şey yapmıyorsun, gardını düşürmüyorsun. Kokuları tanıdık, ama gerçekten yabancılar. Konuşamıyorsun öyle değil mi? Arada bir şeyleri özleyerek kendini dibe çekiyorsun. Ama gücün yetmiyor, bırakıyorsun. Akıntısız, belki biraz balçık, bataklık. Orta derece. Anlamsız, cevapsız, niteliksiz.  Sonra gülüyorsun. Direksiyonu aniden sağa kırıp kontrolü kaybetmene, önüne gelen her şeye çarpıp yok edince gözlerini kapatıp ön camdan fırlama ihtimaline neden olmayı düşünürken de çok gülmüştün. Çünkü başındakileri atabilmen güçtü. Dudaklarının kanın ıslaklığına ihtiyacı vardı. Şimdi biraz daha hızlı sür şu arabayı.

    Yolun başlangıcı. Otobüsten çoktan indin. Sahilleri bitirdin. Bir arabanın içinde gidiyoruz, şimdilik nereye bilmiyoruz. Bu yol, bu hız gerekli.

    Bundan önce bütün yazlar güzeldi. Yaz mevsimi sarhoşluğu altında, çikolatalı pastalar yapardın, pastanın üzerindeki yazı mükemmel olmadığı için delirirdin.  Başları dimdik papatyalar alırdı sana mükemmeldi. Tüm bunlar yüzünden terk ettin. Güzel oldukları için, olmaya çalıştıkları için. Şampanya patlatma kıvamına geldikleri için. Hatta o şampanya etrafa saçılırken, bardağı taşırmamak için minimalist hesaplar yaptığını görünce terk ettin. Jelatinlere sarılmış çiçekler aldığı için terk ettin. Tabi bu onun farkında değildi. Hiçbiri farkında değildi. Terapisti bile terk ettin.

    Doktorun odasında buz dağı gibi oturuyordun. Belki inanmadığından, belki hemen rengini belli etmemekten çekindiğin için. Hamleyi karşıdan bekliyordun. Kendinden emindin. Tırnaklarının boyu hiç eşit değildi. Eğer eşit olsaydı o gün terapiste gelmeyecek duvara saplayacaktın. Olmadı. Dişlerini sıktın. Sen ağlamazsın. En fazla 10 saniye. Sigara. Evet, evet sigarayı çok seversin. Ama gece yarısı haberlerinde yabancı bir ülkede bir katliam izlemiştin. Mutsuz bir günündü. Ölenler arasında masum insanları görünce saatlerce ağlamıştın. Tüm biriktirdiklerin dökülmüştü gözlerinden yanaklarına. Ama katliam yapan çocukta haklıydı. Senin kafan karışıktı.
    Doktor onlara ‘’Bu sene böyle devam eder, bir şey beklemeyin’’ demişti. Çirkin el yazısıyla affektif psikoz yazıyordu. Çok merak etmiştin o an. Seni ilk defa birisi reçeteye tanımlamıştı. Ama sadece o an merak ettin. Hala anlamını öğrenemedin değil mi? Hala sonucunu bildiğin şeylere girmeye tenezzül ediyor musun? Hala bir şeylere inanıyor musun?


    Şimdi her şeyi bırak. Arabayı daha hızlı sür. Asfalt dümdüz. Geri topla açılan yerlerini, kabuğunun içine tık. Ve daha hızlı sür şu arabayı. Rüzgar yüzüme vurdukça yorgunluğumla uyumak istiyorum. Daha soğuk bir çeşme bulana kadar, güneş batana kadar sür şunu. Sonra gideceğim, söz veriyorum gideceğim. 

r.serhatkaya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder